Özgüven ve İnatlaşma İkilemi – Birey olabilmek ve kendi doğrularını kurmak demek; toplum ve ortam kurallarına uyma yükümlülüğünü, geleneksel kültürümüzde edindiğimiz terbiye çerçevesini yok saymak demek değildir.
Değişen zamanla birlikte ilkokul yaşlarından başlayarak, çocukların kendi bildiklerini, akıllarına koyduklarını yapma isteklerinin bir yırtıcılığa dönüştüğünü gözlemlemekteyim. Çocuklar ve gençler istediklerinin peşinde koşmayı, azim ve kararlılığı, çoğu zaman yanlış anlıyorlar. Burada –şu sebeple- top oynamayınız diye rica edilen bir grup çocuğun defalarca bunu söyletmesi, “bu alanda top oynamak yasaktır” levhasının önünde uyarılara kulak asmadan kendi bildiklerini yapmaya çalışmaları, bunu yaparken kuralı hatırlatanların gözlerinin içine bakarak eyleme devam etmek suretiyle mesaj verme istekleri, gerçekten korkutucu. “Bunu yapmaya karar verdik ve hiçbir güç bizi engelleyemez” mantığıyla hareket etmek, insani davranışlar sınıflamasına alınamaz. Bu davranış biçimi ancak ve ancak hayatını sürdürebilmek için savaşan vahşi doğaya özgüdür.
Yapmak istediklerini gerçekleştirme gücünü ruhunda hissedebilen, özgüveni yüksek, kararlı ve tuttuğunu koparan bir gençlik yetiştirmek ebeveynlerin ve eğitimcilerin en zorlu görevlerinden biridir. Çünkü tüm bu değerleri kişiliğine birer sağlam yapı taşı olarak oturtması gereken çocuğun/ gencin; inatçılık, ezicilik, ben merkezcilik, kural tanımazlık ve saygısızlık içeren davranışlar sergilemesi,, sorgulamadan, incelemeden, uyarılara ve eleştirilere kulak asmadan yoluna devam etmesi, inatlaşmayı bir yaşam biçimi hâline getirmesi, oluşturmaya çalıştığımız neslin mutsuzluğuna sebep olacaktır. Zor olan, dengeyi kurmaktır.
Son Söz
Özgüven ve İnatlaşma İkilemi – Çocuktur geçer, denilen yaşlarda atılır davranışın temelleri. O anlamaz daha küçük denilen zamanlarda anlamlandırılır çoğu şey. Ağlayarak istediğinde önünde sonunda bir şeyi alabileceğini fark eden dünün çocuğudur bugün işyerinde, evinde istediği olmadığında ortalığı kırıp geçiren. Öğretilmemiştir hayatın böyle olmadığı. Çocuktur, dağıtır da toplamayı bilmez, boş ver üstüne düşme, dediğimiz çocuğumuzdur gelecekte işyerinde dağıttığı dosyaların hakkından gelemeyecek ya da evinin düzenine uyum sağlayamayacak olan. Çocuklarımızı birer şeker hamuru gibi düşünürsek daha iyi canlandırırız gözümüzde. Çok tatlılar, çok neşeli bir dış görüntü sergiliyorlar. Ancak hamuru daha kurumadan, zamanında doğru şekillendiremezsek tamamlaması gereken parçanın bütünlüğünü bozacakları için bir çöp gibi kenarda bırakılacaklar. Ancak doğru şekillendirme ile bütünü belki de en göz alıcı, en çok istenen parçası haline geleceklerdir.
Ebeveynler, gelecek nesilleri oluşturmadaki gücünü asla aklından çıkarmamalıdır. Aile eğitimini almamış bireylerin topluma karıştıktan sonra davranış değişikliği göstermesi oldukça zordur. Çocuklara ve gençlere verilmesi gereken; özgüvenin, inatlaşmayla karıştırılmaması, aslolanın bir dengeyi sağlayabilme becerisi olduğudur.