Öğrenme Ortamı – Eğitimciler, en iyi öğrenmenin, çocukta en fazla duyguyu harekete geçirecek bir ortamda gerçekleştiğini bazen unutuyorlar?
Lafın düzünü söyleyelim: Öğrenmenin verimli olması çocukta ne kadar çok duygu uyandırdığınıza bağlıdır.
Çocukların nasıl en iyi öğrendikleriyle ilgili yapılan araştırmalar, öğrenmenin her zaman bilginin birçok duyuyu harekete geçirdiği ortamlarda gerçekleştiği gerçeğini neden göz ardı ediyorlar, şaşırıyorum.
Çocukların yaş ve deneyim düzeyinin çok duyulu öğrenmeye nasıl tepki verdiğini neden dikkate almazlar ki?
Öğrenme ortamlarıyla ilgili gerçeklerin, uygun öğrenme ortamları oluşturulmasında kullanılması gerekir. Öğretmenlerin her bir çocuğun öğrenimini en iyi uygun şekilde teşvik etmeleri için öğrenme ortamlarının özelliklerini yeni baştan düzenlemeleri öğrenmeyi hızlandıracaktır.
Yazıya devam etmeden önce aşağıdaki yazıyı da okuyun:
Öğrenmeyi Kolaylaştıracak 20 Öğrenme İlkesi
Mesela Anaokulları…
Öğrenme Ortamı – Anaokulunda tipik bir gün hayal edelim.
Ayşe Öğretmenin, öğrencilerine bugün alfabe üzerinde çalışacaklarını söylediğini hayal edin. Ayşe öğretmen tahtaya önce bir görsel olarak “A” harfi yazar. Sonra “a sesi” nin “A” sembolü ile temsil edildiğini açıklayarak başlar.
Yeni bir kavramı kavramada genellikle sınıf arkadaşlarından daha hızlı olan Meryem, ilk bakışta bu çağrışımın ona oldukça keyfi görünmesine rağmen, ünlü ses ile yazılı harf arasındaki bağlantıyı kolayca kavrar.
Sınıf arkadaşı Derya, görsel-işitsel bilgilere karşı oldukça hassastır, bu nedenle ses ile görsel sembol arasındaki bağlantıyı kurmak, A harfinin neyi temsil ettiğini öğrenmesine yardımcı oluyor.
Ancak Rahmi, tüm bu yeni bilgileri bu kadar hızlı işlemekte zorlanıyor. Sonraki birkaç dakika içinde, A harfini ve temsil ettiği sesi öğretmenin sunduğu diğer harflerle karıştırmaya başlıyor. Rahmi, belirli yazılı harf şekli ile ses arasındaki bağlantıyı akılda tutmakta başarısız oluyor.
Ayşe öğretmen, Rahmi’nin kafa karışıklığını fark ederek şöyle bir zenginleştirme yapıyor: “Portatif bir merdiven düşünün. Onu açmadan, yani kapalı haldeyken düz bir çizgi gibi görünüyor, değil mi? Ancak onu açtığınızda bir A şekli oluşturuyor. Bu merdivenin açılması sırasında merdiven sanki ağzını açıyormuş gibi bir ses çıkardığını hayal edebilirsiniz. Şöyle: “aaaaaa.”
Rahmi şimdi bunu daha kolay anlıyor.
Bu örnek, çoklu duyuyu uyarmanın, çok duyusal bir yaklaşım kullanarak, öğrenmeyi nasıl destekleyebileceğinin bir örneğidir.
“Tek duyuya hitap eden veya duyusal olmayan odaklanma, çocukların sınıf ortamlarında bilgiyi nasıl işlediğine dair anlayışımızı sınırlıyor.”
Öğrenme Ortamı – Sınıflar karma, hareketli sosyal ortamlardır. Diğer gün, öğrenme ortamları ister eldeki öğrenmeyle alakadar olsun (mesela, ses-harf, sayı-kelime-miktar eşleştirmeleri, gibi.), ister tamamen alakasız olsun (sınıf arkadaşlarının yaramazlık yapması, dışarıdan gürültü gelmesi gibi) duyuların cirit attığı çok duyulu bir ortam olabilir.
Bununla birlikte, çocuklarda (ve yetişkinlerde) dikkati kontrol eden mekanizmaların neredeyse tüm açıklamaları, her ikisinden çok, görsel ya da işitsel bilgilerin sunumuna odaklanmalarıdır.
Bu tek duyulu odaklanma, çocukların sınıfta öğrenme ortamlarında bilgiyi nasıl işlediğine dair anlayışımızı sınırlar.
On yıllardır yapılan araştırmalar, öğrenilecek bilgiler, görme veya işitme gibi tek bir duyu yerine birden çok duyuyu harekete geçirdiğinde insanları, sembolleri ve gündelik nesneleri daha hızlı ve daha doğru bir şekilde tanıyabileceğimizi göstermiştir.
En basit görsel veya işitsel bilgi parçalarının (örneğin, görsel çizgilerin yönelimi veya seslerin frekansı gibi) işleyen beyin bölgelerinden aktivite kaydedilen çalışmalar, bu alanların farklı duyulardan gelen uyaranları entegre ettiğini göstermiştir.
“Bilgi birden çok duyuyla sunulduğunda hafızamız daha güçlü hale geliyor.”
Bu bulgular, beynimizde bilgi işlemenin nasıl organize edildiğine dair geleneksel görüşle çelişiyor.
Aslında, beyinde bilgi alışverişleri, korteks alanları boyunca entegre edilir ve bu süreç daha önceki düşünülenlerden çok daha fazla uyarılır. Örneğin, sözünü ettiğimiz öğrenciler veya sınıf, bilgileri birden çok duyularla gösterdiğimizde öğrenme daha kolay olabilmektedir.
Rahmi’nin durumunda olduğu gibi, öğrenme sürecine birden fazla duyu dahil etmek öğrenmeye yardımcı olabiliyor. Bu bulguların öğrenme ve gelişim için geniş kapsamlı çıkarımları vardır.
Çoklu algı bilgisinden en çok yararlanan çocukların dikkati daha mı kolay dağılır?
Öğrenme Ortamı – Çalışmalar, çocukların dikkatinin tekli veya çoklu duyulara göre farklı uyarıldığını gösteriyor.
Örneğin daha küçük çocuklar, zorlu bir görsel görevle meşgul olduklarında daha çok duyusal dikkat dağınıklığına karşı korunabilirken, daha büyük çocuklar veya yetişkinler için ise dikkat dağınıklığında yaptıkları işlerden ziyade birikimlerinin etkisi altındadırlar.
Çok duyusal süreçlerin dikkat üzerindeki istemsiz etkileri, eğer çok duyusal bir şekilde sunulan bir harf veya sayı gibi eğitimle ilgili bir nesne ise olumlu olabilir. Bu, Meryem’in durumunda olduğu gibi, dikkat edilmesi ve önemli yeni bilgilerin öğrenilmesini teşvik eder.
Bununla birlikte, bir kişi – Meryem gibi – çok sayıda duyusal bilgiye karşı daha duyarlıysa, hem sınıf içinde hem de sınıf dışında (çok duyusal) gürültüden daha fazla dikkatini dağıtma eğilimindeyse, bunun çocuk üzerindeki etkiler olumsuz olabilir. Gerçekte, çok algılı bilgiden büyük ölçüde yararlanan bir kişinin geleneksel olarak dikkat eksikliği olduğu düşünülebilir!
“Çoklu duyuları öğrenmeye çeken bilgiden büyük ölçüde yararlanan bir kişinin, geleneksel olarak dikkat eksikliği olduğu düşünülebilir.”
Belki de öğrenmeyi günlük ortamlarda meydana geldiği haliyle anlamanın en iyi yolu, dikkat, öğrenme ve sadece görsel ya da yalnızca işitsel olan belleği araştırmak için tasarlanmış geleneksel görev paradigmalarını genişleten araştırmalar yürütmektir.
Bu uzantılar, günlük ortamların taleplerini hesaba katmalıdır. Yani, çocukların dikkatinin ilgili çoklu duyusal bilgilerden ve çoklu duyusal dikkat dağıtıcılardan nasıl etkilendiğini araştırmalıdır.
Son birkaç yıldır araştırmacılar, geleneksel dikkat, hafıza ve bilişsel gelişim modellerini ve çoklu duyusal işlemeyle ilgili bilinenleri dikkatlice bütünleştiriyoruz.
Öğretmenler, farklı çocukların görsel ve çok duyusal bilgilere farklı şekilde ilgi gösterdiğini fark edebilir. Araştırmacılar, yetişkin ilgisi ve öğrenimiyle ilgili bulguların çocuklar için de ne ölçüde geçerli olduğunu artık daha sistematik bir şekilde araştırıyorlar.
Bununla birlikte, çok duyusal dikkat süreçlerinin incelenmesi hala emekleme aşamasındadır.
Çoklu duyusal süreçlerin çocukların öğrenmesini ve dikkatini etkileyebileceği farklı yolları anlamak bakımından çok önemlidir.
Peki anaokulu sınıfında ne oldu? Görünüşe göre Meryem, ilgili çok sayıda duyusal bilgi parçalarının desteğiyle grupta akıcı bir şekilde okumayı öğrenen ilk kişilerden biri oldu.
Görsel-işitsel bilgileri entegre etmeyi kolay bulan Derya, okumayı grubun çoğuyla aynı anda öğrendi. Ayşe öğretmeninin duyusal ipuçlarına katılarak, sınıf arkadaşları ve dışarıdan gelen dikkat dağıtıcı seslere rağmen bunu başardı.
Rahmi’ye gelince; sonunda, Rahmi okumayı ve temel aritmetik işlemleri yapmayı öğrendiği gibi, grubun gerisinde de kalmadı. Neden? Ayşe öğretmenin çoklu uyaranlar konusundaki dikkatli gözü ve açıklamaları, Rahmi’nin yeni kavramları tanıdık nesneler ve fikirlerle ilişkilendirmesiyle öğrenmesini arkadaşlarının seviyesine yükseltti.
“Tecrübesi daha az olan öğretmenler ya da kalabalık sınıf öğretmenleri, çok duyulu dikkat ve öğrenim üzerine yapılan araştırmalardan büyük ölçüde faydalanacaklardır.”
Deneyimli ve anlayışlı bir öğretmen olarak Ayşe öğretmen, öğrencilerinin öğrenmesine en iyi nasıl yardımcı olabileceğini hissetti. Daha az deneyimli öğretmenler veya geniş sınıflara sahip öğretmenler, özellikle eğitimle ilgili materyale dayandıklarında, çok algılı dikkat ve öğrenmeye ilişkin araştırmanın iç görülerinden büyük ölçüde faydalanacaktır.
Öğretmenler NöroBilişsel Süreçleri Bilmeliler
Eğitimsel sonuçları şekillendirmede duyusal dikkatin altında yatan nörobilişsel süreçlerin rolüne özel olarak odaklanmak önemlidir.
Görsel ve işitsel (nöro) bilim adamları, çok algılı araştırmacılar ve eğitimciler arasındaki yakın gelecekteki işbirliklerinin, çocukların günlük, çok algılı ortamlarda nasıl öğrendiklerine dair daha fazla iç görü sağlayacağı beklenmektedir. Bu, eğitim politikalarını şekillendirmeye ve daha etkili sınıf içi uygulamaları teşvik etmeye de yardımcı olacaktır.