“Mutluluk Nedir?” diye sorulduğunda, hemen aklıma hayatımızdaki maymun tuzakları gelir. Bu ifadeyi açıklamak için önce size avcılar arasında çok iyi bilinen “Maymun Tuzağı” gerçeğini açıklamak istiyorum.
Güney Amerika, Afrika ve Asya’da, yerliler maymunları yakalamak için çok etkili bir yöntem geliştirmişler.
Plan aldatıcı bir şekilde oldukça basit: yerliler kayalıklara keskin ve sivri bir nesne ile bir maymun elinin geçmesi için elin ve kolun ancak sokulabileceği yeterince bir delik açıyorlar;
Deliğin en dip noktasını biraz genişleterek, deliğin en derin yerine bir ceviz koyuyorlar. Deliğin görünen kısmına da maymunun deliğin içine bakmasını sağlayacak meyve ve fındık kırıntıları yerleştiriyorlar.
Sonra Neler oluyor: Maymun yiyecekleri almak için deliğin içine elini sokuyor ve çok sevdiği cevizi kavrayarak elinde tutuyor – ancak ceviz elinde olduğu halde delikten elini geri alamıyor!
Maymun sürekli olarak cevizle birlikte elini dışarı çıkarmaya çalışıyor. Ama bunu başaramıyor. Çünkü kendisi için çok önemli olduğunu düşündüğü ödülü bırakmayı hiç düşünemiyor. Yerliler de gelip onu yakalıyorlar.
Hayvan bu olayın sonucunda özgürlüğünü kaybediyor ve bu olay onun geleceğini ciddi bir şekilde etkiliyor. Halbuki tek yapması gereken şey cevizi elinden bırakmak ve cevizden vazgeçmek.
Hayatımızdaki Maymun Tuzakları
İnsanlar da kendi hayatlarında farkında olmadan bu tip tuzaklara düşüyorlar. Bize pozitif katkıları olmayan arzularımıza, ihtiraslarımıza ve isteklerimize tutulmamız ve onlardan vazgeçmememiz de benzer şekilde geleceğimizi değiştiriyor. Bizi sonuçsuz döngülere ve olumsuzluklara sokuyor. Bize iyi hizmet etmeyen şeylere tutulma tehlikesini çok iyi anlamalıyız ve bu konunun üzerinde biraz düşünmeliyiz.
Ne yazık ki, yaşamdaki tuzakların çoğu kendimiz için yarattığımız benzer tuzaklardır. Eğer hayatta mutluluğu arıyorsanız, hayatınızdaki maymun tuzaklarını gözden geçirin. Ceviz veya cevizlerden vazgeçmeyi düşünün.
Sizi hayal ettiklerinizden ve mutluluktan alıkoyan şeylerin ne olduğunu düşünerek işe başlayabilirsiniz. Ne dersiniz?