Hafıza Sanatı – İnsanlarla tanışmak güzel, ancak gel de isimlerini hatırla, yüzleriyle eşleştir ve karşılaştığında ismiyle hitap et: “Hey, kardeşim Murtaza nasılsın?”
Nasıl; siz böyle misiniz?
Harika bir duygu bu; çoğu kez bunu becersem de hatırlayamadığım isimler oluyor bazen; “Allah aşkına neydi ya şu adamın adı?” diye düşünürken, bir anda onun size isminizle hitap ettiğini duyduğunuzda morardığınız olmadı mı? Benim çok oldu. Onun için oturup “İsimler ve yüzleri hafızamda nasıl tutabilirim?” diye kendime sordum ve yanıtını Mega Hafıza’ da buldum; Dünya Hafıza Şampiyonlarından Melik Duyar’da…
Hafıza bir nimettir; hem de bize yetecek kadar. Fazlası mı; özel çabanız yoksa zaten bir seviyede kalırsınız. Fazlasını amaçlarınız varsa öğrenirsiniz. Ancak süper bir hafızaya sahip olmak, hiçbir şeyi unutmamak da sizi huzursuz ve rahatsız edebilir. Onun için hafıza bir nimet olduğu kadar, “unutmak” da belirli bir ölçüde nimettir.
Bizi rahatsız etmeyecek bir hafıza becerisinin temelinde yatan ana fikir şudur:
Bir defa, duyularımızın, hafızamızı rastgele şeylerle doldurmak için değil, bize gerekli olanı almak ve onu anlamlandırmak için tasarlandığını bilmemiz gerekir. Buna “Anlamlandırma bakışı” diyelim. Bunun tersi ise “Adlandırma bakışı”… Yani olguya veya nesneye bir isim veriyoruz ve onu anladığımızı sanıyoruz. Eh, böyle olunca da kısa sürede unutuyoruz!
Oysa uzun süreli bellekte kelime ve kavramları kalıcı bir şekilde öğrenmenin yolu, bilgiyi “Anlamlandırmak” tan geçmektedir.
Kameraların, çevremizin anlık, ayrıntılı fotoğraflarını çektiği yerde, bunu gören insan algısı yaratıcılık ve hayal gücüyle doludur. Dünyayı akılda kalıcı şekillerde deneyimlemek için, algılamayı aktif bir tanıma, sorgulama, karşılaştırma, fikir edinme ve hissetme süreci olarak ele almamız gerekir.
İşte buna bilinçli hafıza diyebiliriz. Bize lazım olan da budur; kontrolünüzde eğitilmiş bir hafıza kendi amaçlarınıza ulaşmak için harika tekniklerle size başarı getirecektir.
İsimleri ve yüzleri hatırlamak
Hafıza Sanatı – Bir toplantıda isimleri ve yüzleri hatırlamanın yolunu inceleyerek bunun nasıl çalıştığını görelim. Çoğu zaman bu durumun karmaşasında, insanlar birinin yüzüne kısa bir bakış atar, adını yarı dinler, konuşmayı takip etmeye devam eder. Sonra, yani dakikalar içinde, kiminle konuştukları hakkında bir düşünce oluştuğunda hiçbir isim hatırına gelemez.
Bunu yapmak için, öncelikle kişinin “yüzünü” dikkatle süzün. Buna bolca yaşam ve hayal gücü katın. Tanıştığınız kişiyi süzdüğünüzde şu eğlenceli soruları kendinize sorun:
- Bana kimi hatırlatıyorlar?
- Bu kişi en çok hangi hayvana benziyor?
- Karikatürleri nasıl olurdu?
- Bir dahi olsalardı, yetenekleri ne olurdu?
- Polisten kaçmış olsalardı, hangi suçu işlerlerdi?
- Karşı cinsten olsalardı nasıl görünürlerdi?
Soruların ne olduğu gerçekten önemli değil; önemli olan yüzün benzersiz ayrıntılarının derinliklerine inerek, onun ayırt edici ve akılda kalıcı karakterini keşfetmektir. Bunu yaparken mizah kullanmak hafızanızın en iyi ipuçlarını sunacaktır.
Kişiyi ismiyle birlikte anlamlandırmak gerekir. Burada fark edilmesi gereken en hayati şey, kendi dünyamızı bir yaratıcı bakışla değiştirmek ve zenginleştirmektir. Bu size gördüklerinizi değerlendirmede daha fazla derinlik ve karakter sunar.
Ünlü Fransız düşünür ve yazar romancı Marcel Proust bir defasında bu anlamda şunları söylemişti: “Güzel kadınları, hayal gücünden yoksun erkeklere bırakın.” Yani, dünyanın neye benzediği, büyük ölçüde ona nasıl baktığımıza bağlıdır.
Ancak bir yüzün ayrıntılarına derinden dikkat etmenin yolu hayal gücümüzü kullanmaksa, bu isimlerle nasıl çalışır? Yüzlerden çok daha basitler ki bu iyi, ama aynı zamanda bize çalışmak için çok daha az şey veriyorlar. Genellikle kısa ve anlamsızdırlar ve her yüz farklı olsa da isimler sürekli tekrarlanır.
Bu zorluğun üstesinden gelmenin bir yolu, tanıştığınız kişinin adıyla gerçekten ilgileniyormuş gibi davranmaktır. Bunun aslında onu daha ilginç hale getirmenin yararlı bir yan etkisi vardır. Nasıl ki güldüğümüzde kendimizi mutlu hissederiz; bir isimle ilgilenirken de sanki büyülenmiş gibi davranırsanız onu unutmazsınız.
Peki nasıl büyülenmelisiniz? Aşağıdaki davranışlar, bir isme karşı tam anlamıyla özenli ilgi göstermenin harika bir yoludur:
- İsmi öğrendikten hemen sonra yüksek sesle söyleyin. “Merhaba Murtaza, tanıştığıma memnun oldum; Murtaza!“
- Unutmaktan utanmayın (bunu herkes yapar). Unuttuğunuzdan emin olmasanız bile tekrar sorun: “Şey… isminiz; Murtaza mı dediniz?”
- İsmin tam olarak ne olduğu konusunda kafanız karıştığında anlamını sorun: “Çok duydum bu ismi, anlamı nedir?”
Nazik olun ve kendi adınızı birkaç kez tekrarlayın; sohbet ettiğiniz kişi, muhtemelen o da sizin adınızı unutmuştur!
Odak nasıl korunur
Hafıza sanatı, bir şeyleri anlamlı kılma sanatıdır ve dikkat etmekle başlar.
Tekrar tekrar göreceğimiz şeylerden biri, hatırlamak istesek bile, şeylere dikkat etmenin çok zor olduğudur. Sorun şu ki, genellikle kendi zihnimizin etrafında zıplamakla o kadar meşgulüz ki, zihinsel kaynaklarımızın yalnızca yetersiz bir bölümünü şimdiye ayırıyoruz.
Hafızamızı olumsuz etkileyen elektronik yoğun bir dünyada, sürekli dikkat göstermek gerçekten zordur. Çünkü çeldiriciler çok fazla, çok parlak ve çokça albenili. Buna irade mi dayanır?
Kişinin iradesini sakinleştirmenin ve onu daha iyi kontrol altına almanın mükemmel bir yöntemi, iyi ve zayıf dikkat arasındaki farkı fark etmeyi öğrenmektir. İşte bunu yapmak için bilişsel davranışçı terapi harika bir tekniktir.
Bir konuşmayı (radyo veya TV’den) dinlerken, dikkatinizi bir iki dakikalığına verin. Sonra bu konuşmayı kapatın. Düşünün; en son neler konuşulmuştu; aklınıza gelen bir kaç kelime var mı?
Bu tarz kendinizi test eden uygulamaları her gün yapın. Dikkatinizin gücünün ne kadar değişebileceğini fark etmeye başlayacaksınız:; ne kadar yoğun ve ne kadar dağınık hissedildiğini de. Yavaş yavaş, farkı anlamada daha ustalaşacaksınız ve sonuç olarak, dikkatinizi kasıtlı olarak kontrol etmede daha iyi olacaksınız.
Akıl oyunları / Hafıza mucizeleri
Hafıza Sanatı – Algıyı bir resmin girdisi ve hafızayı o resmin depolanması olarak düşünmeye meyilliyiz, ancak hafıza bundan daha karmaşıktır. Algı, ön bilgi temelinde aktif olarak anlamı keşfettiğimiz yaratıcı bir süreçtir. Sadece nasıl algılayacağımızı bilmemiz gerekir.
Bu tür algı+bilgi uygulaması kelime ve kavram öğretiminde doğru bir yöntemdir. Kelime ve kavramlar zihnimizde canlandığında şekle dönüşür. Biz şekiller üzerinden nesneyi ve onun adını öğreniriz. Yani önce anlamlandırır, sonra adlandırırız. İngilizce veya Türkçe dil öğrenen kişilerin düştüğü yanlış da buradadır; Anlamlandırmadan soyut olarak kelime veya kavramı öğrenmeye çalışıyorlar.
Hafızanız, dünyayı nasıl gördüğünüzün bir parçasıdır: Onun hakkında hafızanıza ne kadar çok anlam yüklerseniz, o kadar fazlasını hatırlarsınız.
Hepsi bu!