Einstein ve IQ – “Einstein” adı, bir makalede veya bir konuşmada geçtiğinde, nedense, insanlar hemen pür dikkat kesiliyorlar. Zihnimizde en çok etkilendiğimiz Einstein fotoğrafı canlanıveriyor. Kiminin hayaline dil çıkarmış bir Einstein fotoğrafı, kimin ise yan profilden bıyık altı gülümseyen bir Einstein fotoğrafı canlanıyor.
İnsanlara Einstein hakkında aklına gelen tanımlama nedir, şeklinde sorsak; çoğu insanın onun “çok zeki” olduğunu söyleyecek olmasında kuşku yok.
Oysa Einstein hiçbir zaman bir IQ testi yaptırmadı, ancak bazı akademisyenler onun IQ puanını tarihsel kayıtlara dayanarak tahmin etti. Bu tahminlerin de doğru olduğu dünyada benimsendi.
Muhtemelen tüm zamanların en ünlü bilim insanı olan Albert Einstein’ın teorileri, gerçeklik kavramlarımıza meydan okudu ve onları değiştirdi ve teorik fizikte yeni bir çağ başlattı.
Einstein ve onun tanınabilir özelliklerinden bahsetme sıkıntısı yoktur. En azından bilimsel pop kültüründe yerini alan E = mc 2 kütle-enerji denklemi, onun adının zeka ile ilişkilendirmesi konusunda kuşku bırakmaz. Sokaktaki rastgele insanlara şimdiye kadar yaşamış en zeki adamın kim olduğunu sorun; Einstein’in adı sık sık karşımıza çıkacaktır.
Eğer durum buysa Einstein’in IQ’su nedir?
Einstein ve IQ – Harika bir fizikçi olmasını kanıtlayan bir testin Einstein’e yapılmamış olmasını hiç kimse yadırgayamaz. Aynı şekilde bu durum, onun zekası için çeşitli tahminlerde bulunanlarda bir eksiklik olduğu anlamına da gelmez. Aksine, “Einstein’in IQ’su” için google aramalarına bir bakın. Ne kadar çok değişken bir IQ! Hepsi spekülasyona dayanıyor.
Bu yazıda, Einstein’in IQ’su hakkında siz gerçekçi tahminleri ve daha ötesini bulacaksınız.
Bir IQ puanı ne kadar önemlidir?
Einstein ve IQ – Fransız psikolog Alfred Binet, insan zekasının çeşitliliğini ölçmek için tasarlanmış ilk nitel testleri tasarladığı için itibar kazanmıştı. Meslektaşı Théodore Simon ile birlikte, 1905’te, sözel yeteneklere odaklanan ve okul çocukları arasındaki ‘zihinsel geriliği’ ölçmek için tasarlanan “Binet-Simon” testini tasarladılar.
Zamanla, araştırmacılar, bu teste veya yenilerine “dikkat, hafıza ve problem çözme becerileri”ni ölçen sorular da eklediler.
1916’da Stanford Üniversitesi, Amerikalı öğrencilerden oluşan bir örneklemeyi kullanarak testi tercüme etti ve standartlaştırdı. Stanford-Binet Zeka Ölçeği olarak bilinen bu test, dünya çapında milyonlarca insanın zihinsel yeteneklerini ölçmek için on yıllarca kullanılmaya devam edecek bir zeka testi konumuna geldi.
Stanford-Binet zeka testi , bir bireyin testteki puanını temsil etmek için zeka bölümü (veya IQ) olarak bilinen tek bir sayı kullandı. Bu puan, bir kişinin zihinsel yaşının testte ortaya konduğu şekliyle kronolojik yaşına bölünmesi ve ardından sonucun 100 ile çarpılmasıyla hesaplanmıştır.
Örneğin, kronolojik yaşı 12 ancak zihinsel yaşı 15 olan bir çocuğun IQ’su 125 (=15/12 x 100) olacaktır.
Günümüzde en yaygın olarak kullanılan IQ testi, Wechsler Yetişkin Zeka Ölçeğinin (WAIS) bir varyasyonudur. WAIS-IV olarak bilinen testin en son revizyonu, bir kişiyi dört ana zeka alanında puanlayan 10 alt test ve 5 tamamlayıcı testten oluşmaktadır. Bunlar:
- Sözlü Anlama Ölçeği,
- Algısal Akıl Yürütme Ölçeği,
- Çalışma Belleği Ölçeği
- ve İşlem Hızı Ölçeğidir.
Bu dört endeks puanı, Tam Ölçekli IQ puanıyla veya insanların genel olarak ‘IQ puanı’ olarak tanıdıklarıyla birleştirilir.
Peki Einstein IQ’su nedir? Bana bir tahmin söyleyin!
Einstein ve IQ – Amerikan okullarında ve üniversitelerinde Stanford-Binet testi uygulandığında Einstein hayatta olmasına rağmen, asla böyle bir sınava girmedi.
Ancak, IQ puanlarının hayatın tüm alanlarında (Romantik ilişkiler, kariyer, sosyoekonomik durum, sağlık ve yaşam beklentisi) başarıyı tahmin ettiğine dair kanıtlar toplanırken, psikologlar, bir kişinin IQ’sunu resmi olmadan ölçmelerine olanak tanıyan yöntemler ve araçlar geliştirmenin yararlı olduğunu buldular. Bu, yalnızca davranışlarının, konuşmalarının veya bilimsel çalışmalarının kapsamlı bir kaydını bırakmış kamuya mal olmuş kişiler üzerinde çalışabilir.
Aslında, Charles Dickens, Galileo Galilei veya Ludwig van Beethoven gibi yüzlerce tarihi figür için IQ tahminleri vardır; bunların tümü gençlik özelliklerine, diğer insanların yaşamlarına, başarılarına, rutinlerine ve düşünce tarzlarına ilişkin değerlendirmelere dayanmaktadır.
Arkansas Üniversitesi’nde eğitim politikası ve psikoloji profesörü olan Jonathan Wai, Einstein’ın yüksek bir IQ puanının teyidi olarak “bir ışık hüzmesinin peşinden koşmayı görsel olarak hayal ettiği (sonunda özel görelilik formülasyonuna götüren hayal) ünlü düşünce deneyine” işaret ediyor.
Işık Hüzmesinin Peşinden Koşan Einstein
Einstein’ın kendi Otobiyografik Notlarına göre 16 yaşında tasarladığı düşünce deneyi şöyleydi:
“… On altı yaşında zaten öne sürdüğüm bir paradoks: C hızıyla (bir boşluktaki ışığın hızı) bir ışık demetini takip edersem, hareketsiz haldeki uzaysal salınımı olan elektromanyetik alan gibi bir diğer ışık huzmesini gözlemlemeliyim. Bununla birlikte, Maxwell denklemlerine göre böyle bir şey yok gibi görünüyor. En başından beri, böyle bir gözlemcinin bakış açısından değerlendirildiğinde, her şeyin, yeryüzüne göre hareketsiz olan bir gözlemciyle aynı yasalara göre gerçekleşmesi gerektiği bana sezgisel olarak açık göründü. İlk gözlemci, hızlı ve tekdüze bir hareket durumunda olduğunu nasıl bilmeli veya belirleyebilmelidir? Bu paradoksta, özel görelilik teorisinin özünün zaten içerildiğini görüyoruz,” diye anlattı Einstein, daha sonra şu sonuca vardı:
“Bu paradoksta, özel görelilik teorisinin özünün zaten içerildiği görülüyor. Elbette bugün herkes biliyor ki, bu paradoksu tatmin edici bir şekilde açıklığa kavuşturmaya yönelik tüm girişimler, zamanın veya eş zamanlılığın mutlak karakterinin aksiyomu bilinç dışında tanınmadan kök saldığı sürece başarısızlığa mahkum edildi. Bu aksiyomu ve onun keyfi karakterini açıkça tanımak, sorunun çözümünün esaslarını ima ediyor.“
Albert Einstein ve William James Sidis Mukayesesi
Wai, özellikle, Einstein’in uzamsal muhakeme testlerinde çok yüksek puanlar alacağını söylüyor. Einstein’in beynindeki incelemeler, üç boyutlu görselleştirmeden sorumlu olan, önemli ölçüde daha büyük bir beyin alanına sahip olduğunu gösterdi ve bu değerlendirmeyi destekledi.
Dahası, Wai’ ye göre, doktora derecesi için çalışan insanların. özellikle fizik veya matematik gibi bir alanlarda “son derece yüksek IQ’lara sahip olma eğiliminde” olduklarını söylemektedir. Nedenini ise, bu alanların, sayısal, sözel ve uzamsal yeteneklerin kombinasyonunu gerektirdiği şeklinde açıklamaktadır.
Bu şunu gösteriyor; yüksek IQ, matematiksel, sözel ve uzamsal muhakeme yeteneğinin bir kombinasyonudur.
IQ’ya göre en iyi ABD üniversite ana dallarının 2017 sıralamasına göre, fizik ve astronomi öğrencileri ortalama 133 puanla zirvede çıktı. Bu nedenle, Einstein’ın en azından bu kadar yüksek puan alması beklenebilir. Sonuçta, Einstein hiçbir şekilde ortalama olarak hayal gücünü zorlamadı.
Referans için, 120-140 IQ puanı aralığında bir puan “çok üstün zeka”, 110-119 “üstün zeka” ve 90-109 “normal veya ortalama zeka” olarak kabul edilir. 145’in üzerinde bir IQ, ‘dahi’ düzeyinde bir zekaya sahip olduğunuz anlamına gelir.
Biyografik veriler aracılığıyla yapılan tahminlere göre, Albert Einstein’in IQ’sunun 160 ile 180 arasında herhangi bir yerde olduğu tahmin ediliyor. Bu, bir fizikçiyi deha bölgesine sıkıca yerleştirir.
Kimilerine göre, William James Sidis (1898-1944) 250 ile 300 arasında tahmin edilen en yüksek IQ’ya sahipti. Gerçek bir harika çocuk olan Sidis, iki yaşındayken İngilizce okuyabiliyordu ve dört yaşına kadar Fransızca yazabiliyordu.
Oysa, bebek Albert Einstein, iki yaşındayken birkaç kelimeyi zar zor söyleyebiliyordu, bu da ebeveynlerinin aptal olarak büyüyebileceğinden endişelenmesine neden oldu.
Ancak Sidis, yetişkin hayatının geri kalanını basit katiplik işleriyle geçirerek, göz kamaştırıcı yükselişinden sonra çöktü.
Oysa Einstein, Genel Görelilik Teorisi ile fizikte devrim yaratmaya devam edecekti.
Son Söz
Elbette, Einstein’ın zekası sorgulanamaz, ancak bu tek örnek bize bir ders verecekse o da şu olmalıdır:
İstisnai derecede yüksek IQ puanlarının, hatta rekor düzeyde bile olsa, dünya çapında mükemmelliği ve tanınmayı garanti etmediğini gösterir.
Özetle şunu diyebiliriz:
Ünlü insanlar eylemleriyle ünlüdür zeka düzeyi ikinci plandadır. Biz onların zekalarını değil, yaptıklarını, insanlara sunduklarını yani eylemlerini kutlamalıyız. Dahası, bu büyük katkılarının çoğu yalnızca mütevazı bir şekilde test edilen IQ ile ilgili olabilir. IQ ile çok az ilgili olan birçok yönden ‘akıllı’ veya başarılı olabilirsiniz.
Einstein’in insanlığa gönderdiği bir sitemi ile bitirelim:
“İnsanlardan beni anlamalarını istiyorum, oysa onlar beni seviyor!”