Anestezi Tarihi – insanların acıyı sonlandırma çabalarının tuhaf geçmişi.
Anestezi nedir ve nasıl gelişti, biliyor musunuz? Cerrahide hastada oluşan acıların hafifletilmesinde, hastanın kımıldayamayacak şekilde bağlandığı ve hasta çığlıklarının duyulmasını önlemek için cerrahın kulaklarına pamuk tıkadığı dönemler vardı. Neyse ki, işler değişti.
Cerrahi müdahale altında olan hastanın bir sopa ısırmasından, günümüzdeki modern anestezi ameliyathanelerine nasıl gelindi acaba? İşte, insanların acıyı sonlandırma çabalarının tuhaf geçmişi.
Çoğu tarihi savaş filmi, cerrah testere ile bir uzvunu keserken hastanın uyanık olarak acı içinde çığlık attığı bir sahneye sahiptir. Filmlere sahne olan bu olayların hepsi bir zamanlar gerçekti. Şüphesiz savaş imkansızlıkların son hadde yaşandığı durumlardır. Ancak, insanlar birbirleriyle tıbbi prosedürler yürüttükleri sürece, acıyı öldürmek için ellerinde çok şey olmasa da bir şeyler vardı. Bu şeylerin ‘etkinliği’ şüphesiz değişikti. Bazı insanlar afyon, kokain veya marihuana gibi zor bulunan şeylere ulaşabilecek kadar şanslıydılar.
Örneğin İnkalar, koka yaprakları çiğnemek ve yaralara tükürmek suretiyle göreceli olarak az acı çeken hastaların başlarına delik açmayı başarmıştı. Ancak çoğu hasta bu kadar şanslı değildi. Alkol bazen kullanıldı, ama gerçekten şanssız insanlar dut ve marul çiğnemek gibi halk tip anestezi yapmak zorunda kaldı. Bu durumun ne olduğunu anlamanız için, doktorun size “Ayağını testere ile kesmem gerekiyor – Ben bunu yaparken sen ağzında dut yaprağı çiğne” dediğini hayal etmeniz yeterli olacaktır.
Doktorlar, yaklaşık 1800’den önce, kan akışını ve hissini durdurmak için kesilecek uzvu sıkıştırmak ya da soğuk ile uyuşturmak gibi teknikler kullandılar. Bazıları hastanın kafasına sert bir cisimle vurarak direkt olarak kendinden geçmesini sağlamak gibi bir çözüme gidiyordu. Daha hassas tipler için, iyi cerrahlar hastanın boğulma etkisi ile bilinçsizliğe girmesini çözüm olarak kullanıyordu.
Eski yöntemler sanki dut yaprağı çiğnemekten daha iyi gibi, ama idealden yoksundu. Anestezi uygulanmamış diş ameliyatı ihtimaliyle karşılaşıldığında, ya da bir yaranın dağlandığı sırada, bayıltma amaçlı sarsıntı ile hızlı bir ölüm olasılığı vardı.
1800’lerden önce tıbbi tıbbi anestezi diye hiç bir şey yoktu. O zamana kadar endüstrileşmiş milletlerde en sık kullanılan anestezik çözümler sadece alkol ve afyon idi. Ve bu çözümler mutlak uyuşukluk hali de değildi.
ETERİK RUH HALİNE GEÇİŞ
Eter, bir madde olarak, ilk kez 1275 yılında keşfedildi. On beşinci yüz yılda sentezlenmişti, ancak 1800’lere kadar bu gaz ameliyatlarda resmi olarak hiç kullanılmadı. 30 Mart 1842, bir ameliyatı bekleyen herkes için çok güzel bir gündü. Crawford Long uzun zamandır bir tümör için ameliyat bekleyen bir kişiye ether uyguladı. Ameliyat edilen bu kişinin nasıl hareket ettiği ve ‘olağanüstü ifadeler kullandığı’ konusunda notlar alınsa da, vücudu kesilmiş biri gibi çığlık atmamıştı. Doktorların aradığı şey buydu.
Dietil eter artık bir laboratuvar solventi olarak kullanılmaktaydı. O halde bile dikkatli bir şekilde kullanılması gerekiyordu. Uzun süre maruz kalmak kusmaya ve uyuşukluğa neden olabiliyordu. Eter havadan daha ağırdır, bu nedenle sızan etere maruz kalan bir kişi boğuluyordu. Ek bir özellik, eter son derece yanıcıdı, bu nedenle yangın veya patlamaya neden olabiliyordu. Yine de, eterli ameliyat veya etersiz ameliyat arasında seçim yaparken, eskiyi seçen çok az kişi vardı.
KLOROFORM İLE UYUTMAK
Eterin, eterin yanıcı özelliği, özellikle de kloroformun ufukta göründüğünde, eterin yaygın kullanımını durdurdu. Kloroform 1830’lara kadar icat edilmemesine rağmen, bulunuşundan sonra eterlerin tıbbi kullanımını hızlı bir şekilde üstlenmiştir. Ofislerinin ateş almasını veya patlamasını arzu etmeyen doktorlar, aynı zamanda kloroformu hastalarına uygulamada daha kolay bulmuşlardı. Eter güçlü, hoş olmayan bir kokuya sahiptir, ancak kloroform daha tatlı kokuyordu. Aynı zamanda aşırı etkililiği daha fazla doz aşımıyla sonuçlansa da, eterden çok daha hızlı etki gösteriyordu.
Kloroformun doğru dozlanması özellikle zordu çünkü vücut ne kadar inhale edildiğine bağlı olarak farklı şekilde metabolize ediyordu. Düşük bir doz birisini öldürebilirken daha yüksek bir doz diğeri için uygun doz oluyordu. Bununla birlikte, son derece düşük dozlar, bir hastayı bilinçli tutarken acıyı alıyordu. Bu şekilde doğum sırasında kadınlara uygulanmıştır. Bu uyuşturucu, Kraliçe Victoria’ya çocuklarının ikisinin doğumu sırasında verildiği için müthiş bir ün kazandı.
CERRAHİ MÜDAHALE SIRASINDA GÜLME GAZI
1775 yılında icat edilen gülme gazı olarak da bilinen nitröz oksit, Humphry Davy 1800’lerde hastalara koklatana kadar ameliyatlarda kullanılmadı. Bu gazla artık acısız ameliyatlar herkesin aklına girmişti. Gaz popüler hale geldi. Çünkü acıyı azaltmak için insanları nakavt zorunda kalınmadı. Hala diş cerrahisinde ve doğum uzmanlığında kullanılıyor ve hala bu gaza ulaşabilen insanlar tarafından suistimal ediliyor. Yine de biraz gülmek diğer seçeneklere göre kötü bir pazarlık olabilirdi. Ancak, nitröz oksidin kronik solunumu, beyin ve omurilik hasarına yol açmaktadır.
OMURGANIN VE DAMARLARIN İÇİNE GİRİŞ
Yirminci yüzyılın başlarında, keyifsiz yöntemler modadan çıktı. İlaçlar enjeksiyonlar yoluyla daha hassas bir şekilde uygulanmaya başladı. İlk spinal anestezi 1899’da August Bier tarafından kokain kullanılarak yapıldı. Bazı dehşet verici deneylerden sonra, küçük bir çekiçle vurulduğunda, ya da testislerinde vahşice bir çekiş ile gergi vurulduğunda bile gönüllülerinin tamamen uyuştuğunu gördüler. Gelecek 50 yıl boyunca spinal anestezi daha etkin ve mükemmel hale getirme teknikleri ile damar içi anestezi deneyleri yapıldı.
Kas gevşeticiler ile gerçek bir atılım geldi. Orijinal kas gevşetici, Güney Amerika’da bir zehir olarak kullanılan bir bitki türevi olan curare idi. Anestezinin en büyük tehlikelerinden biri, insan vücudunun refleks solunumu olan baskılanmasıydı. Kas gevşeticileri, doktorların hastaların nefes borusuna boru takarak ameliyat sırasında oksijen almalarına izin verdi. Ayrıca vücudun doğal kas tepkilerini de bastırdı, bu da hastanın hareketsiz kalmasını sağladı ve doktorların daha çeşitli ameliyatlar gerçekleştirmesine izin verdi.
Damariçi anestezi, 1930’lu yıllarda pentathol ile ilk uygun seçenek oldu ve II. Dünya Savaşı’nda yoğun bir şekilde iyileştiridi. 1960’larda şimdi hayvanlarda yaygın olarak kullanılan ketamin tanıtıldı. O zamandan beri, damar içi anestezikler yavaş ve sürekli bir iyileşme sürecine maruz kaldı.
ANESTEZİ İLE İLGİLİ KABUS HİKAYELERİ
Modern genel anestezi ile en rahatsız edici sorunlardan biri ilaçların bölümlere ayrılmasıdır. Bir takım ilaçlar vücudu felç etmek için kullanılırken, başka bir ilaç seti kişiyi bilinçsiz hale getirmek için kullanılmaktadır. Eğitimli bir doktor her iki seti de yönetir. Ancak bir hastayı felce uğratan ilaç etkisini gösterirken, kişiyi bilinçsiz hale getirecek ilacın etkisini göstermemesi mümkündür. Buna bağlı olarak, ameliyat sırasında insanların acıyı hissetme konusunda bilinçli olması, ama felçsel etkiyle tepki tepki gösterememesiyle ilgili tıbbi korku hikayeleri ortaya çıktı.
Bu cephedeki haberler çoğu insanın duymak istediği şey değil – bu mümkün gibi görünüyor, ama olası değil. Çünkü güvenlikle ilgili ölçümler var. Yüksek riskli ameliyatlar için, doktorlar rahatsızlık belirtilerini kontrol etmek için hastanın beyin aktivitesini de izlemektedir. Küçük prosedürlerde bile, bir kişiyi hareketsiz kılan ilaçlar genellikle sadece bir prosedürün başlangıcında verilir. Zaman geçtikçe, etki azalırsa diye, en az yetkin cerrah bile hasta birden kalkıp çoğlık atmaya başlamasın diye hastanın anestezi düzeyini tekrar kontrol eder.
Günümüzde en yaygın modern genel anestezikler, azot oksit (gülme gazı) ve izofluran, sevofluran ve desfluran gibi çeşitli eter türevlerini içeren solunabilir gazların karışımlarıdır. Yetenekli anestezi uzmanları, ilaçları hastaya ameliyat için dışarıda tutmak için gerekli olan spesifik miktarı ölçen makineler aracılığıyla uygularlar, ancak sonsuza kadar değil. İlaveten, ilaçlar nefes almayı engellediğinden, hastalar genellikle entübe edilirler – yani solunum yolunu açık tutmak için plastik bir boru sokulur – ve mekanik vantilatörde tutulur.
ANESTEZİNİN BEYİN ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Anestezi nedir sorusunun cevabı hala bir muamma. Modern tıbbın gerekliliğine rağmen, bilim adamları anestezinin tam olarak nasıl çalıştığından emin değiller. En iyi teori, beyin hücrelerindeki mevcut bazı yağların hücre aktivitesini değiştirdiğini ileri sürmektedir. Ancak, kesin mekanizmalar hala bilinmemektedir.