Beyin ve dil – İki dillilik veya yabancı bir dili öğrenme konusunda www.kisiselgelisim.com sitenizde konuyla ilgili çok sayıda makale yayınlandı. Şimdi bunlara bir yenisini daha ekliyoruz.
Gerçekten de günümüzde dünya oldukça küçüldü. Farklı kültürler, diller ve toplumlar arasındaki mesafeler her zamankinden daha kısa. Ancak bu yakınlaşmanın yalnızca sosyal ya da ekonomik avantajları yok; beynimiz de bu süreçten oldukça kazançlı çıkıyor.
Bu makale, detayları aşağıda verilecek olan deneysel bir araştırmaya dayanıyor. Söz konusu araştırma yetişkin bireylerde yabancı dil öğreniminin beyin yapısı üzerindeki etkilerini incelemiştir. Üç aylık yoğun dil eğitimi sürecine katılan askeri tercüman adaylarının, eğitim öncesi ve sonrası beyin görüntüleri karşılaştırılmıştır.
Sonuçlar, tercüman grubunda kontrol grubuna kıyasla hipokampus hacminde ve sol orta frontal girus, inferior frontal girus ile superior temporal girus bölgelerinde kortikal kalınlıkta artışlar olduğunu göstermiştir.
Yabancı dilde daha yüksek yeterlilik kazanan bireylerde, sağ hipokampus ve sol superior temporal girus bölgelerinde yapısal esneklik daha belirgin bulunmuştur.
Dil öğreniminde daha fazla zorlanan bireylerde ise orta frontal girus bölgesinde gri madde artışı daha fazla gözlemlenmiştir.
Bu bulgular, yabancı dil öğreniminin, dil işlevlerinden sorumlu beyin bölgelerinde yapısal değişikliklere yol açtığını ortaya koymaktadır. (Bu deneysel araştırmanın açılımı aşağıdadır.)
Konuyla ilgili farklı araştırma sonuçlarının tümü, ikinci bir dili öğrenmenin, beynin büyümesine ve hipokampusun etkisinin artmasına işaret etmektedir.
***
Bir başka çalışma ise Londra’daki taksi şoförleriyle yapılan meşhur bir araştırmadır. Meslek gereği, yoğun harita ezberleme süreçlerinin, hipokampusta — yani öğrenme ve hafızadan sorumlu beyin bölgesinde — belirgin bir büyümeye neden olduğunu ortaya koymuştu.
***
Benzer şekilde, iki veya daha fazla dil bilen bireylerde de aynı bölgede büyüme ve sinirsel yoğunluk gözlemleniyor. Kanada’daki York Üniversitesi ve İtalya’daki San Raffaele Üniversitesi’nin ortak yürüttüğü araştırmalarda, çift dilliliğin hem çocuklukta hem de yetişkinlikte beyindeki sinirsel bağlantıları güçlendirdiği ve zihinsel esnekliği artırdığı saptandı.
***
Dahası, Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıkların etkilerini yıllarca geciktirdiği gözlemlenen çok dilli bireylerin, ileri yaşlarda daha dinç ve çevik bir zihne sahip oldukları kanıtlandı.
Bu makaleye konuk olan son araştırma ise İsveç’ten…
İsveç’ te yapılan bir beyin görüntüleme çalışmasında, oldukça yoğun bir dil kursuna devam eden öğrencilerdeki beyin değişiklikleri gözlemlendi. Bu gözlem sonucunda yeni bir dil öğrenenlerin beyin değişiklikleri üzerinden önemli bilişsel faydalar elde edildi.
Çalışmaya sıra dışı bir grup; İsveç Silahlı Kuvvetleri Tercüman Yetiştirme Akademisi’ndeki askerler de katıldı. Dil yetenekleri nedeniyle seçilen bu gençler, Mısır Arapçası, Rusça veya Dari (Afganistan’ın resmi dillerinden biri olup Farsçanın bir lehçesidir.) gibi dillerden birini on ay içinde akıcı olarak tamamen öğrenebilmek için yoğun bir kursa devam ettiler. Bu kursa göre, her bir askerin haftada 300-500 kelimelik bir hızda yeni kelimeler öğrenmeleri gerekiyordu.
Araştırmaya denek grup olarak katılan ve sağ elini kullanan 14 asker (6 kadın; 8 erkek) seçildi. Kontrol grubu olarak 17 genç seçildi. Her iki grup ta yaş, eğitim yılı, zeka düzeyi ve duygusal dayanıklılık açılarından eşleştirildi. Kontrol grupta yer alanlar tıp ve bilim öğrencileriydi.
Beyin taramaları kurs başlamadan hemen önce ve üç ay sonra alındı. Beyin taramaları, dil öğrencilerinin bazı beyin bölgelerinde çok daha büyük ve güvenilir değişiklikler gösterdiğini ortaya koydu. Bu bölgeler, beynin sol yarım küresinde üç bölgeyi içeriyordu:
- “dorsal middle frontal gyrus” (Frontal lobun ortasındaki kıvrımlar),
- “inferior frontal gyrus” (frontal lopta birçok farklı dil görevinde aktif olan ve beyin bölgelerini entegre etmede rol oynayan bölgesel kıvrımlardır.)
- “superior temporal gyrus” (üstün temporal loptaki kıvrımlar.)
Beyin taramasında bu üç bölgenin de anlamlı ve güvenilir bir şekilde büyüdükleri gözlemlendi. Büyüme, aynı zamanda Frontal lobun ortasındaki kıvrımlarda bir miktar daha seçici ve daha küçük olarak, sağ beyin lobundaki inferior frontal kıvrımlarda da görüldü.
Hipokampus bakımından büyümeye bakıldığında; tercüman grubun hipokampus’ları, kontrol grubuna kıyasla, anlamlı bir şekilde daha fazla büyüdü ve bu etki sağ hipokampusta daha da fazla gerçekleşti.
Tercümanlar arasında dil yeterliliği sağ hipokampustaki artışlar ve sol superior temporal gyrus (üstün temporal kıvrımlar) ile ilişkiliydi. Sol orta ön kıvrımlardaki artışlar, öğretmenlerin verdiği performans puanlarıyla ilişkiliydi. En fazla çaba gösteren tercümanlar (sonuçtan bağımsız olarak) bu alanda en fazla artış gösterdiler.
Başka bir deyişle, hem öğrenme hem de öğrenmeye harcanan çaba, beyin gelişimi üzerinde farklı etkiler oluşturdu. Burada asıl nokta, özellikle dil öğreniminin bu etkiye sahip olmasıdır.
Araştırmanın Güvenirliliği
Bununla birlikte, iki grubun beyin taramalarının başlangıçta karşılaştırılabilir olması ve tartışılan değişikliklerin özellikle bu üç aylık öğrenme döneminde meydana gelmesi, araştırmanın tutarlılık ve güvenirlilik ölçütleri olarak kabul görmüştür.
Ayrıca, karmaşık süreçler ve beyin bölgeleri ağı içerdiği için, yeni bir dil öğrenmenin gerçekten de ‘özel’ olduğuna dair artan araştırmalar var.
Araştırmanın Mesajları:
Hipokampus ve Uzun Süreli Hafıza (Long-Term Memory)
İnsanların yabancı dil öğrenimi konusundaki yeteneklerinin birbirinden farklılık gösterdiği bir gerçektir. Hatta, yeni bir dil öğrenmenin yaşlandıkça zorlaşma eğiliminde olduğunu bilmeliyiz. Bunlar göz önüne alındığında hipokampusün büyümesi ile üstün temporal kıvrımlar ve dil yeterliliği arasındaki bağlantıya dikkat çekilmesi önemlidir. Yani anahtar rol tamamen hipokampusun kullanılmasındadır.
Üstün temporal kıvrımlar (STG), dilin akustik-fonetik (dilde işlevi olan ses biçimlerine odaklanmış olan konuşma sesleri) süreçlerinde yer alırken, hipokampus öğrenilen yeni kelimelerin uzun süreli hafızaya (long-term memory) kodlanması için hayati büyük bir role öneme sahiptir.
İlginç bir şekilde, çocuklarla yapılan önceki araştırmada, çalışma belleği (working memory) kapasitesinin yeni dil öğrenimine etkisi tartışılmıştı. Buna göre, çocukların yeni sözcükleri öğrenmede çalışma belleğinden büyük ölçüde yararlandıkları açıklanmıştı. Özellikle de çalışma hafızasının fonolojik (ses bilimsel) olarak kısa süreli hafızada ne kadar bilgi tutulabildiğini açıklamıştı.
Ancak, çalışma hafızasında (working memory) daha önceden bilinen bir kelimeyle eşleşebilen ve kolayca hatırlanabilen kelimeleri hafızada tutabilme, özellikle yabancı bir dili öğrenen yetişkinler için daha kolayken, bundan daha zor ve önemli olan şey ise, özellikle yaşlılar için, bilinen önceki kelimelerle ilişki kurulamayan yeni kelimelerin hafızada tutulmasıydı.
Sonuç: Uzun Dönem Hafıza İçin Hipokampusunuzu Etkileyin
Araştırmacılar, hipokampusun esnekliğinin, bir kişinin yeni bir dil öğrenme etkinliğini belirlemede de kritik bir faktör olabileceğine dikkat çekiyor. Bu tür esneklik, elbette, yaşa bağlı olarak yıpranma eğilimindedir. Ancak hipokampusunuzu çevik tutarsanız, bu sorunu büyük ölçüde telafi edilebilirsiniz.
Tüm bunlar ilginç tezlerdir. Ancak asıl nokta açıktır:
Bulgular, iki dillilik ve yabancı dil öğreniminin beyin için çok özel yararları olduğuna işaret etmektedir. Ayrıca, yine iki dillilik bilişsel düşüşe, öğrenme zafiyetine karşı koymak için de özel bir öneme sahiptir.
Kaynak
Mårtensson, J., Eriksson, J., Bodammer, N. C., Lindgren, M., Johansson, M., Nyberg, L., & Lövdén, M.. (2012). Growth of language-related brain areas after foreign language learning. NeuroImage, 63(1), 240 – 244.