Sınav Motivasyonu / Üniversite Giriş Sınavı ve Öğrencilerin Yaşadığı Motivasyon İkilemi – Tüm hayatımız boyunca bir şeyi yapmamızı veya yapmamamızı sağlayan beynimizde temel olarak iki kuvvet vardır. Bu kuvvetler duygularımız kanalıyla bizi etkilerler. Bunlardan birincisi bize “zevk” veren, diğeri ise “acı” veren olaylardır.
Zevk veren olaylar olumlu duygular üreterek çekici bir mıknatıs gibi bizi kendilerine çekerken, acı veren duygular uyandıran olaylar itici bir mıknatıs gibi bizi kendilerinden uzaklaştırırlar.
Bu iki kuvvet merkezinin duygusal kaynakları ve kuvvetlerin yönü aşağıda şekil olarak verilmiştir.
Şekil-1: Beynin Sevdiği Duygular
Şekil-2: Beynin Hoşlanmadığı Duygular
Hangi Kuvvet Galip Gelirse Onun Gereğini Yaparız
Yapmamız gereken bir olayın bizde yarattığı olumlu duygularla olumsuz duygular beynimizde çarpışırlar. Hangisi galip gelirse ona göre davranırız. Üretilen olumlu duygular daha güçlüyse o işi zorlanmadan ve istekle yaparız. Üretilen olumsuz duygular daha güçlüyse o işi yapmayız ve ondan uzak dururuz.
“Bir şeyi yapmayı istiyorsak o olayda mutlaka bize zevk veren bir özellik vardır, ya da ürettiği olumlu duygular daha güçlüdür.” – Melik Duyar
Üniversite Giriş Sınavındaki Zevk Kaynağı Ne?
Bir şeyi arzu ediyorsak, onda bize zevk veren bir şeylerin olduğunu söylediğimize göre, üniversite sınavını kazanmak için çalışan yüzbinlerce öğrenciye neyin zevk verdiğini analiz edelim.
Sınav Motivasyonu
Bu analizi şu anda liseyi bitirmek için 2 yılı olan bir ara sınıf öğrencisi üzerinden yapalım.
Bu veya böyle bir konumunda olan diğer öğrencilere “Üniversite giriş sınavına neden girmek istiyorsun?“, “Onda seni mutlu eden ne var?” diye sorsak, bize;
- “Sevdiğim bir üniversiteye gireceğim”,
- “Sevdiğim başka veya büyük bir şehre gideceğim”,
- “Sevdiğim bir bölüme gireceğim”,
- “Sevdiğim bir meslek sahibi olacağım”,
- “Üniversite ortamında olacağım”,
- “Yeni arkadaşlar edineceğim”
gibi birçok farklı cevaplar verebilirler. Bu cevapların hiçbirisi gerçekleri yansıtmıyor.
“Üniversite sınavında seni mutlu eden ne var?” diye sormadan da, bu sorunun cevabını almak mümkün.
Nasıl mı, açıklayayım.
Bir kişi bir şeyi gerçekten seviyorsa, o sevdiği şeyi elinden alırsanız üzülür. Sevdiğiniz bir şeyin elinizden alınmasına üzülür ve itiraz edersiniz.
Küçük çocukları düşünün. Sevdiği bir oyuncağını elinden alırsanız üzülür ve ağlar. İnsanın sevdiği bir şeyin elinden alınması cezalandırma etkisi yaratır.
Biz de aynısını yapalım. Üniversite giriş sınavını tamamen ortadan kaldırarak, sınava hazırlananların ellerinden bu fırsatı alalım. “Artık üniversite giriş sınavı gibi bir baraj olmadan istediğiniz bölüme gireceksiniz” diyelim.
Eğer bize “Kardeşim neden bunu yapıyorsun. Lütfen kaldırma. Biz onu çok seviyoruz” diyorlarsa ve bundan dolayı üzülüyorlarsa, gerçekten üniversite giriş sınavında onlara mutluluk veren bir şeylerin olduğunu söyleyebiliriz.
Peki, böyle bir durum olacak mı? İtiraz eden çıkacak mı? “Hayır!”
Evet, buradan şu anlaşılıyor:
Üniversite giriş sınavında öğrencilere mutluluk veren bir şey yok. Ancak bu sınava girip, girmeme seçenekleri olduğu halde, halâ girmek istiyorlarsa, bu sınavın “mutluluk veren” bir şeylerle mutlaka ilişkisi olmalı.
Evet, bir ilişkisi var. Esasen, bu sınavın arkasında olan ve öğrencileri çeken başka bir mutluluk kaynağı var. Sınav sadece arada duran bir engel. Onu geçerlerse, sınavın arkasındaki mutluluk veren kaynağa ulaşabilecekler.
Peki, sınavın arkasındaki çekici güç olan mutluluk kaynağı nedir? Şimdi buna bakalım.
Yine size öğrencilerin büyük bir kısmı;
- “Sevdiğim bir üniversiteye gireceğim”,
- “Sevdiğim başka veya büyük bir şehre gideceğim”,
- “Sevdiğim bir bölüme gireceğim”,
- “Sevdiğim bir meslek sahibi olacağım”,
- “Üniversite ortamında olacağım”,
- “Yeni arkadaşlar edineceğim”
gibi benzer cevaplar verebilirler. Ancak bu cevapların hiç biri doğru değil.
Esasen istedikleri iyi bir meslek, iyi bir üniversite, iyi bir bölüm değil.
Temel olarak istedikleri “RAHAT BİR YAŞAM“. Peki neler istiyorlar?
- İyi bir maaş istiyorlar,
- Çok para istiyorlar,
- Paraya ihtiyaçları olmasın istiyorlar,
- Kendilerine ait bir evleri olsun istiyorlar,
- Kira vermek istemiyorlar,
- Bir de yazlıkları olsun istiyorlar, deniz kenarında olsa iyi olur,
- İyi bir arabaları olsun istiyorlar, tercihen son model Mercedes veya Ferrari,
- Sabah kahvaltısını İstanbul’da yapıp, akşam yemeğini Paris’te yemek istiyorlar…
Gerçekten de, yeteri kadar paranız varsa, bunların hepsini yapabilirsiniz.
Neden kazanmak istedikleri bölümü veya mesleği elde etmek istiyorlar biliyor musunuz?
Seçtikleri bölüm veya mesleklerin kendilerine tam olmasa da, böyle bir rahat yaşam sağlayabileceğini tahmin ediyorlar. Çoğu öğrenci seçimini ailesinin istekleri doğrultusunda yapıyor. Aile de meslek seçiminde kazancı, yani parayı düşünüyor. Çocuklarının seçtikleri meslek aracılığıyla elde edecekleri parayla mutluluğu sağlayacak şeyleri satın alabileceklerini düşünüyorlar. Ama o parayı kazanma sürecinde sevilmeyen bir işle uğraşmanın başlı başına bir mutsuzluk süreci olabileceğini düşünmüyorlar (Neyse, bu ayrı bir makale konusu). Diğerleri de seçtikleri bölüm veya mesleği sevdikleri için değil, bu seçeneklerin onlara hayal ettikleri rahat bir yaşamı sağlayacak parayı kazandıracağına inanıyorlar. Yani çoğu için seçilen bölüm ve meslek sadece iyi para kazanmak için bir araç. Nihai hedef rahat yaşam. Çoğu zaman nihai hedefe bakılırken nihai hedefe ulaşma süreci es geçiliyor. Sırası gelmişken çelik sektörünün tanınmış ünlü Amerikalı iş adamlarından biri olan Charles M. Schwab‘ın süreç, konsantrasyon ve mutluluk üzerine söylediği güzel bir söze atıf yapmadan geçemeyeceğim.
İşini sevmeden ve sadece para kazanmak için yapan bir kişinin, para kazanması ve hayattan zevk alması çok zordur. – Charles M. Schwab
Sevmeseler de, bu mesleklerin kendilerine rahatlık sağlayacağını düşünmeleri onları motive ediyor. Ve hayal ettikleri bu mutluluk ve zevk kaynağı kuvvet onları bir mıknatıs gibi çekiyor.
Motivasyon Kuvveti
Buraya kadar bir sorun yok. İster iç, ister dış motivasyon olsun, ister hedef para olsun, motive eden gücün çekim kuvveti yeterli ise ona ulaşmak için gerekenleri yapmada başarılı olabilirsiniz.
Ancak bu kuvvetin çekim gücünü gelin birlikte analiz edelim.
Fizik dersinde öğrendiğimiz kütlelerin çekim kuvveti diye bir formül vardı. Bilmiyorum, içinizde hatırlayan var mı?
Bu formülü size hatırlatmak istiyorum.
Amacım size fizik anlatmak değil. Bu formülü bir metafor olarak kullanacağım. Formülde “m” kütleleri, “G” çekim katsayısını ve “r” de kütlelerin merkezleri arasındaki mesafeyi temsil ediyor. Bu formülde benim “r” değeri dikkatimi çekiyor. Neden mi? Formülde bölüm halinde olduğu için kuvveti küçültüyor. Yani birbirini çeken kütleler birbirinden ne kadar uzaksa, kuvvet o derecede zayıflıyor. Bir de kuvvet “r” değeri kadar küçülmüyor, “r”nin karesi kadar küçülüyor.
Buradan nereye geleceğimi tahmin ettiğinizi düşünüyorum. Liseyi bitirmek için 2 yılı olan öğrenciyi çeken muhtemel mutluluk kaynağı kuvvet ne kadar uzaksa, çekici kuvvetin gücü de o kadar zayıflayacaktır. Bu kuvvetin zayıflaması, öğrencinin çalışmak için motivasyonun zayıflaması demektir.
Gelin şimdi, liseyi bitirmek için iki yılı olan öğrencinin hayal ettiği mutluluğa ulaşmasının kaç yıl alacağını hesaplayalım. Yani aradaki mesafeyi zaman olarak bulalım.
Öğrenci geleceği düşünüyor!
- Liseden mezun olmak için iki yılı var (+2 yıl),
- İlk sınavda istediği bölüme girdiğini kabul edelim (2 +0 = 2 yıl),
- Hazırlık sınıfı ile birlikte üniversite için beş yıl yazalım (2 +5 = 7 yıl),
- Ferrari almak istiyor, yazlık evi olsun istiyor. Diğer mezunlara göre öne çıkmak için en az bir master yapmalı. İki yıl ilave edelim (7 +2 = 9 yıl),
- Erkek olduğunu varsayalım. Bir yıl da askerlik hizmeti için ekleyelim (9 +1 = 10 yıl).
Hesabımıza göre bu öğrencinin ulaşacağı mutluluk için en az 10 yıl gerekiyor. Aradaki mesafenin büyük olmasından dolayı mutluluk merkezi çekim kuvvetinin (F1) zayıfladığını fark ettiğinizi düşünüyorum. Bu arada şunu da unutmayın. Hiç kimse bu öğrenciye 10 yıl sonra mezun olur olmaz, Ferrari vermeyecek, bir evin yanında ilave yazlık bir villa vermeyecek. Sabah kahvaltısını İstanbul’da yapıp, akşam yemeğini Paris’te yiyemeyecek. Neyse, biz yine de bunların hepsi gerçekleşecek kabul edelim.
Çekici kuvvetin zayıflamasına rağmen, öğrenci çok çalışmaya ve üniversite giriş sınavında iyi bir puan almaya karar verdi diyelim. Bu durumda çok disiplinli bir çalışma yaparken, bazı şeylerden vaz geçmesi gerekecek. Şimdi bu fedakârlıklar listesine bakalım ve uyandıracakları duyguları görelim.
- Müzik dinlemek yasak…
- Bilardo, pinpon, video vb. oyunlar oynamak yasak…
- Televizyon izlemek yasak…
- Arkadaşlarla sık sık buluşmak yasak…
- Dizi izlemek yasak…
- Pikniğe gitmek ve gezmek yasak…
- Kızsa erkek arkadaş / erkekse kız arkadaş (onlar sonraki işler) yasak…
- Sinemaya gitmek / film izlemek yasak…
- Facebook / instagram, / youtube / sosyal medya yasak…
- Çok uyumak yasak…
- Sabah geç kalkmak yasak…
- ve bu öğrenciye yapmaması gereken daha birçok şey sayabiliriz.
Üniversite giriş sınavına hazırlanacak öğrenci nelerden vazgeçmesi gerektiğini düşünüyor.
Negatif Motivasyon
Dikkat ederseniz, bu öğrencinin sınav hazırlık çalışmaları için vazgeçmesi gerekenler negatif duygular üretiyor. Ve bunların ürettiği negatif duygular, yani acılar hedefe göre ters kuvvetler oluşturuyor. Bu ters yönde kuvvetlerin bileşkesi (F2) daha da güçlü bir direnç oluşturuyor.
Öğrenci sınav hazırlığı için yaptığı her çalışma sırasında şu tip şeyler düşünecek: Sabah ders çalışmak için erken kalkarken, “Sürekli erken kalkmak zorunda kalıyorum” diye düşünecek. Arkadaşları buluşmaya gittiklerinde, “Ben ders çalışmak zorundayım, onlara katılamıyorum” diyecek. Ailesi bir yere gezmeye gittiğnde, “Ben de onlarla gidebilirdim ama gidemiyorum” diyecek.
Öğrenci her ders çalışmaya oturduğunda, bunlara benzer, “Şimdi müzik dinleyebilirdim, dinleyemiyorum“, “Şimdi güzel bir film izliyor olabilirdim, izleyemiyorum” gibi şeyler düşünecek. Ders çalışma süreçlerinde, parelel olarak, yapılamadığı için negatif duygular üreten olaylar akla gelecek. İşte bu süreçte Pavlov’un köpeklerine olduğu gibi, beyinde tepkisel koşullanma olacak.
Sınav Motivasyonu ve Motivasyon İkilemi
Başlangıçta duygusal bir tepki yaratmayan ders çalışma faaliyeti, aynı anda düşünülen negatif duygular üreten zihinsel ilişkilerin etkisiyle, direkt kendisi koşullu negatif duygular üreten bir uyaran olacaktır. Ders çalışma düşüncesinin akla gelmesi bile bilinçaltında negatif duyguları uyandıracaktır.
Ders çalışmaya artık negatif duygular yüklenmiştir. Bundan kurtuluş yoktur.
İşin ilginç tarafı mutluluk yaratacak olan sonuç 10 yıl ötedeyken, acı veren bu faaliyetler ders çalışmaya karar verildiğinde hemen yaşanmaya başlayacaktır. Negatif olan kuvvet daha yakın, daha gerçek ve daha acı veren bir etkiye sahiptir.
Böylece öğrencinin beyninde 10 yıl sonra ulaşılması beklenen mutluluk veren çekici kuvvetle, negatif duygularla koşullu uyaran olmuş ders çalışma faaliyetinin yarattığı negatif kuvvetler çarpışacaktır. Büyük bir çoğunluk bu ikilemde negatif kuvvetlerin gücüne boyun eğecek ve vazgeçecektir. Bir kısmı bu ikilemle yaşayacak, verimsiz bir şekilde çalışmaya devam edecektir. Şüphesiz onlar da arzu ettikleri sonuçlara ulaşamayacaklardır.
Bu ikilem öğrencilerde motivasyon düşüklüğüne, konsantrasyon ve odaklanma problemlerine de sebep olmaktadır.
Çözüm
Burada sorulması gereken soru veya sorular şunlardır.
- Mutlu edecek bir kuvvet bizi kendine doğru çekerken, ona ulaşmak için yaşanan sürecin ürettiği negatif duyguları pozitif duygulara dönüştürerek hedefe gitmeyi hızlandırmak mümkün mü?
- Olumsuz duyguların yarattığı kuvveti mutluluk yaratacak sonuçların tersine direnç yaratması yerine, bizi mutluluğa doğru iten destek bir kuvvet olarak kullanabilir miyiz?
Her iki sorunun cevabı da “EVET”tir. Şüphesiz bunların da beyinde çözümleri vardır. Çözümler için “Mega Hızlı Okuma” eğitimlerimizde konsantrasyon için çözüm önerilerim arasında değindiğim “Motivasyon için Reklamlardan Öğrenmemiz Gerekenler” başlıklı açıklamalarımı bir başka makaleye bırakıyorum.
Kaynak:
Melik Duyar, 2000. “Mega Hızlı Okuma – Hafızada Kalan ve Anlayarak Hızlı Okuma İçin”, Mega Hafıza Ltd. Şti., Ankara