Verimlilik mi etkinlik mi? Çok, değerli bir hayatınız var. Böylesine değerli bir hayatın temel girdisi olan zamanı, en iyi şekilde geçirmek için hangi kararları uyguluyorsunuz? Hayatı şöyle “dolu” yaşamanın bir ölçüsü olarak, verimli mi yoksa etkili mi yaşıyorsunuz? Ya da verimli yerine “etkin” diyelim, etkin biri misiniz?
Soruları artıralım: Çok mu çalışkan birisiniz? Çok çalışıyor ama bir türlü sonuç alamıyor musunuz? Çok çalışan ama boş çalışan bir şey mi yapıyorsunuz? Bir dostum bu tarz çalışmayı şöyle ifade ediyordu, “Gayret sonsuz, randıman sıfır!”
Tam burası, verimlilik ve etkililik konusunu düşünmemiz gereken önemli bir çıkış noktası.
Çoğu insan kendi yaşam tarzını değerlendirdiğinde bu sorulara bir cevap bulmakta zorlanıyor. Çünkü bu tür soruya gerçekçi cevabı kendi nefsimizde verebiliriz; ama diğer insanların bunu duymasını da istemeyiz. Çoğu insan ya “ah” çekecektir içinden, ya da “oh”.
Verimlilik guruları genellikle verimli olmak yerine, etkin veya etkili olmaya odaklanmanızı öneriyorlar.
Verimlilik mi yoksa etkinlik mi sorusuna vereceğiniz cevap aslında bir açıdan size özellikle karakterinize ayna tutmuş olacak.
Önce bu iki kavramın anlamlarına yoğunlaşalım:
Verimlilik, elde bulunan kaynaklardan optimum çıktının sağlanması, etkinlik veya etkili olmak ise, doğru şeyleri doğru yapmak için, kaynakları en iyi şekilde değerlendirerek mümkün olan en iyi sonucun alınması biçiminde tanımlanmaktadır.
Etkinlik veya etkililik daha çok planlara ulaşmanın, verimlilik ise belli bir çıktının en az maliyetle üretilmesinin kabiliyeti olarak tanımlanabilir.
Etkinlik, etkililik ve verimlilik kavramları farklı şeyler ifade etmesine rağmen çoğu zaman birbirinin yerine kullanılmaktadır (Yükçü & Atağan, 2009).
Peter Drucker’ın tanımı nettir: Verimlilik, daha fazla iş yapmakla ilgilidir. Etkinlik veya etkililik, doğru şeyleri yapmakla ilgilidir. Peter Drucker verimlilik-etkinlik çatışmasını şu veciz ifadeyle özetlemişti: “Hiç yapılmaması gereken bir şeyi etkili şekilde yapmak kadar işe yaramayan hiçbir şey yoktur.”
Başka bir deyişle, ilerleme kaydetmek sadece üretken olmakla ilgili değildir. Doğru şeylerde üretken olmakla ilgilidir.
İşte çok çalışmak ama doğru işler peşinde olmayıp, sonuçsuz kalabilecek işlerle ilgilenmek boşa geçen zamandan ibarettir.
—– Sponsor Bağlantı – Sponsor Bağlantı —–
HIZLI OKUMA DERNEĞİ’NDEN ÜCRETSİZ HIZLI OKUMA EĞİTİMİ
—– Yazının Devamı – Yazının Devamı —–
Doğru İşleri Yaptığınızdan Nasıl Emin Olacaksınız?
Verimlilik mi etkililik mi? Peki, çok çalışalım ama etkin veya etkili olsun diyerek “doğru şeyleri yaptığınıza” nasıl karar verirsiniz?
En güvenilir yaklaşımlardan biri ve yaygın olarak kullanılan 80/20 Kuralı olarak da bilinen Pareto İlkesidir.
80/20 Kuralı, belirli bir alanda, sonuçların çoğunu az sayıda şeyin açıkladığını belirtir. Örneğin, (Pareto’nun örneklerinden) İtalya’daki arazilerin yüzde 80’i oradaki nüfusun yüzde 20’sine aittir. Veya, NBA şampiyonalarının yüzde 75’i takımların yüzde 20’si tarafından kazanılır. Sayıların 100’e kadar toplanması gerekmemektedir. Mesele şu ki, sonuçların çoğunluğu az sayıda nedenden kaynaklanmaktadır.
Bu konuda daha önce yazdığımız etkili iki yazıyı inceleyebilirsiniz:
80/20 KURALI – PARETO İLKESİ
YÜZDE 1 KURALI NEDİR? KAZANAN HER ŞEYİ ALIR MI?
80/20 Kuralının Avantajları
Yaşamınıza ve işinize uygulandığında, 80/20 Kuralı burada şu anlama geliyor:
“Hayati azlar, önemsiz çoklardan makbuldür.”
Örneğin, bir işletmede gelirin büyük bir kısmı birkaç önemli müşteriden elde edilebilir. 80/20 Kuralı, kazanma açısından en etkili eylem yolunun yalnızca bu müşterilere hizmet etmeye (ve onlar gibi başkalarını bulmaya) odaklanmak ve diğerlerine hizmet etmeyi bırakmaya veya müşterilerin çoğunluğunun yavaş yavaş kaybolmasına izin vermesini önerir.
Aynı stratejiyi boş çalışma gibi, sorunlarınızın kaynaklarını bulmada da kullanırsanız faydalı olabilir. Şikâyetlerinizin çoğunun bir avuç sorunlu müşteriden veya kamudaysanız bir avuç çalışan mesai arkadaşlarınızdan geldiğini görebilirsiniz. 80/20 Kuralı, bu istemcileri işleyerek müşteri hizmetlerinde lüzumsuzlukları ortadan kaldırmanıza destek verir.
80/20 Kuralı, yaşam veya iş için bir tür judo tekniği gibidir. Judoda rakibin en zayıf noktasına çalışırsınız. Baskı uygulamak için tam olarak rakipteki doğru alanı bularak, sadece bu alana vurarak, daha az çabayla daha fazla sonuç elde edebilirsiniz. Bu harika bir stratejidir.
80/20 Kuralı, geçmişinizdeki yararlı şeyleri bulmanıza ve gelecekte bunlardan daha fazlasını elde etmenize yardımcı olacaktır. Ancak geleceğinizin geçmişinizden daha fazla olmasını istemiyorsanız, farklı bir yaklaşıma ihtiyacınız vardır.
Sonuçta hayat Bir Bütündür.
Verimlilik mi etkinlik mi?
İşte iyi haber: Ne yaptığınız konusunda iyiyseniz, yeterince pratik ve yeterli zaman verildiğinde, daha önce etkisiz görünen şey çok etkili olabilir.
Yeni bir beceri öğrenme, yeni bir şirket kurma ya da herhangi bir türde yeni bir maceraya girme süreci genellikle ilk başta zamanın etkisiz kullanımı olarak görünecektir. Nasıl yapılacağını zaten bildiğiniz diğer şeylerle karşılaştırıldığında, yeni şey yapmak zaman kaybı gibi görünecektir. Ancak bu kararın yanlış olduğu anlamına gelmez.
Verimli mi olmalıyız, etkili mi?
Özetle verimlilik, daha fazla iş yapmakla ilgiliyken, etkinlik veya etkililik, doğru şeyleri yapmakla ilgilidir.
O halde hem doğru işleri hem de çok çalışarak yaparsak nasıl olur?
Tam isabet.
Verimlilik mi etkinlik mi HİKAYESİ?
Yeri gelmişken, yönetim sanatında anlatılan bir verimlilik hikayesiyle konuyu kapatalım. Konu verimliliğin ölçüsü üzerinden esprili bir anlatıma dayanıyor:
Bir sanayi şirketinin genel müdürü klasik müzik düşkünüymüş.
Günlerden bir gün, şehre ünlü bir orkestra gelmiş.
Vereceği konserin en önemli parçası da Schubert’ın ünlü “Bitmeyen Senfonisiymiş”.
Genel müdüre, konser için bir davetiye gelmiş ama işi nedeniyle gidemeyeceğinden davetiyeyi şirketin “verimlilik” uzmanına vermiş.
-“Git ve bana izlenimlerini aktar.” demiş.
Ertesi gün verimlilik uzmanından bir değerlendirme raporu gelmiş.
“Sayın Genel Müdürüm”, diye başlıyormuş rapor;
“Dört obuacı konserin önemli bir süresinde boş oturdular. Bunların sayısını azaltırsak konsere daha çok katkıda bulunurlar.
Orkestrada on iki kemancı var. Bunların hepsi aynı anda hareket ediyorlar ve aynı notaları seslendiriyorlar. Bence yanlış, personel tasarrufu yapılmalı.
Onaltılık notalara ağırlık verilmiş. Büyük ziyan. Seyirciler sekizlik ve onaltılık notalar arasındaki farkı anlamaz. Bu nedenle onaltılık notalarla eser çalarak yüksek ücret alan elemanlar yerine, sekizlik notaları çaldırıp, düşük ücretle çalışan stajyerler kullanılmalı.
Yaylı sazlarla işlenen pasajlar, nefesli sazlarla aynen tekrarlanıyor. Bu durum gereksiz tekrar yaratıyor. Bu durum önlendiğinde iki saatlik konser yarı yarıya iner.
Eğer Schubert bu önlemleri alsaydı, ‘bitmemiş senfoni’ biterdi.
Arz ederim, efendim.
Verimlilik Uzmanı”
Bu verimlilik uzmanı maliyetleri düşürmek açısından harika bir rapor hazırlamıştır. Peki, onu dinlemeye gelenleri azaltarak ciddi kayıplara sebep olacak bu plan sizce etkin veya etkili bir plan mıdır? Ne dersiniz?
Kaynaklar
http://paribus.tr.googlepages.com/h_gurak2.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/29717